DEZENFEKTANLARA D
İRENÇ SORUNU VE PRATİK ÖNEMİ
Yrd. Doç. Dr. İrfan ŞENCAN
İzzet Baysal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Düzce
Dezenfeksiyon; cansız nesneler üzerinde bulunan potansiyel patojenleri elimine eden fakat genellikle endosporları yok etmeyen bir işlemdir. Bu işlemde kullanılan maddelere dezenfektan denir. Germisit veya biyosit terimi de dezenfektanla aynı anlama gelmekle birlikte, germisit ve biyositler hem canlı dokuda hem de cansız nesnelerde kullanılabilirler. Dezenfeksiyonun amacı mikroorganizmaların hepsini öldürmek değil, onların ortamdaki miktarını sağlığa zarar vermeyecek bir seviyeye düşürmektir. Ancak dezenfektanlar uygun konsantrasyonda ve sürede kullanılırlarsa sterilizan da olabilirler.
Dezenfektanlar etki seviyelerine göre üç gruba ayrılırlar:
1.Yüksek seviyeli
2. Orta seviyeli
3. Düşük seviyeli
Yüksek Seviyeli Dezenfektanlar: Genellikle bakteriyel endosporlar hariç mikroorganizmaların tümünü 20 dakika veya daha uzun bir sürede öldüren maddelerdir. Bazı dezenfektanlar 6-10 saatte bakteriyel endosporları da öldürebilir. Gluteraldehit, formaldehit, hidrojen peroksit, sodyum hipoklorit, perasetik asit yüksek seviyeli dezenfektanlardır.
Orta Seviyeli Dezenfektanlar: Bakteri endosporları hariç, tüberküloz basili ve diğer mikroorganizmalara 10 dakika veya bunun altında bir sürede etki eden maddelerdir. Etil ve izopropil alkoller, fenoller, iyodoforlar bu gruba girer.
Düşük Seviyeli Dezenfektanlar: Bunlar bakteri endosporları ve tüberküloz basiline etki etmezler. Vejetatif bakterilerin çoğunu, bazı mantarları ve 10 dakikanın altında bir sürede bazı virüsleri öldürebilirler. Bu grupta; fenoller, iyodoforlar, dört değerli amonyum bileşikleri, etil veya izopropil alkoller, sodyum hipoklorit bulunmaktadır.
Mikroorganizmaların dezenfektanlara direnci; en dirençli prionlar en az dirençli zarflı virüsler olacak şekilde sıralanır: Prionlar-Coccidia ( Cryptosporidium), sporlar (Bacillus, Clostridium difficile), mikobakteriler (M. tuberculosis, M. avium-intracellulare), kistler (Giardia), küçük zarfsız virüsler (Polio virüs), trofozoitler (Acanthamoeba), Gram negatif bakteriler (Pseudomonas spp. Providencia spp.), mantarlar (Candida spp., Aspergillus spp.), büyük zarfsız virüsler (Enterovirus, Adenovirus), Gram pozitif bakteriler ( S. aureus, Enterococcus spp.), lipid zarflı virüsler (HIV HBV).
Dezenfektanlara karşı direnç gelişimi yeni bir problem değildir. Chaplin 1952 de Kuarterner amonyum bileşiklerine karşı dirençli suşlar izole etmiştir. Bir çok dezenfektana karşı direnç gelişimi bilinmektedir.
Direnç gelişimi bildirilmiş olan bazı dezenfektan ve krouyucular:
Benzalkonium chloride, Benzisothiazolon , Benzoic acid, Chloroallyltriazine-azoniadamantane, Chloramine, Chlorhexidine, Chlorophenol, Dibromodicyanobutan, Dimethyloksazolidine, Dimethylthioocarbomate, Dimethoksi dimethyl hydantoin, Formaldehyde, Glutaraldehyde, Hekzahydrotriethyltriazin, Hydrogen peroxide, Imidazonlydynl urea, Iodine, Civa tuzları, Methylenbischlorophenol, Methylenkloro/methyl-isothiazolon, Metilparaben, Phenoxyethanol, Phenylmercuric acetate, Propyl paraben, Povidone iodine, Quarternary amonium bileşikleri, Sorbic acid, Tetrahydrothiadiazinthone, Triflouromethyldichloro-carbanilide.
Dezenfektanlar; hastanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında, veterinerlikte, hazır gıda sanayiinde, kozmetik sanayiinde yaygın olarak ve bazen de hatalı olarak kullanılmaktadır. Bunların yaygın kullanımı, antibiyotiklere karşı olan direnç gibi dezenfektanlara da direncin olup olmadığını gündeme getirmiş ve dezenfektan direnci konusu önem kazanmıştır.
Yetersiz dezenfeksiyon uygulaması mikroorganizmalar için seleksiyona yol açabilir. Eğer dezenfeksiyon sonrası yeterli yıkama yapılmazsa dezenfektanın rezidü subletal konsantrasyonları mikroorganizmalar arasında direnç genleri olanların seçilmesi yada direnç genlerinin kazanılmasına veya başlangıçta duyarlı olan mikroorganizmaların adaptasyonuna yol açabilir. Uygun şekilde yapılmayan dezenfeksiyon sonrası bir çok bakteri populasyonu veya subpopulasyonunda dezenfektanlara duyarlılıkta azalma olabileceği, hatta adaptasyon, genetik direnç elemanlarının kazanılması ve stres yanıtı veya biyofilm oluşumu ile yüksek dirençli hale gelebileceği bilinmektedir. Mikroorganizmaların dezenfektanlara karşı iki türlü direnci vardır:
1.İntrinsik direnç
2. Kazanılmış direnç
İntrinsik dirençte; dezenfektanlarla temas olmadan mikroorganizmanın dezenfektana karşı doğal direnci vardır. Kazanılmış direnç ise; kromozomlardaki mutasyon, plazmit ya da transpozonlar aracılığı ile oluşur.
İntrinsik Direnç: Dezenfektanlara direnç başlıca intrinsik yolla ortaya çıkar. Halbuki antibiyotiklere karşı olan direnç sıklıkla plazmitler ve transpozonlar yoluyla olur ve hızla yayılır. Antibiyotikler genellikle spesifik bir bölgeye etki eder, ancak dezenfektanların sidal etkisi için birçok hedef vardır.
İntrinsik direnç başlıca; gram negatif bakterilerde, funguslarda, parazit kistlerinde, mikobakterilerde ve sporlarda görülür. İntrinsik dirençte; dezenfektanların mikroorganizmanın içine girişi engellenmiş yada azaltılmıştır. Daha az bir oranda ise dezenfektanlar hücre duvarındaki enzimlerle parçalanmaktadır. Diğer bir intrinsik direnç mekanizması ise biyofilm oluşumudur. Bu aynı zamanda bir fizyolojik (fenotipik) uyumdur. Katı yüzeylerle mikroorganizmanın teması biyofilm oluşumuna neden olur. Biyofilm oluşturma başlıca gram negatif bakterilerde (özellikle Pseudomonas spp.) ve Candida spp.’ de görülür. Biyofilm matriksi bakteri hücre duvarının germisit ile temasını önlemektedir, ayrıca yıkıcı enzimler oluşmakta ve matriks içindeki mikroorganizmalar arasında genetik bilgi aktarımı olmaktadır. Biyofilm biyositin girişine engel olurken, mikroorganizma için gerekli gıda maddelerinin geçmesine izin vermektedir. Biyofilm üreten bakteriler antiseptik solüsyonlar içinde uzun süre canlı kalabilmektedirler. Biyofilm içindeki bakterilerin yeniden pasajları yapıldığında bunlar dezenfektanlara duyarlı hale gelebilmektedir. Biyofilm üreten kökenler ile oluşmuş dezenfektanlara dirençli mikroorganizmaların yol açtığı salgınlar bildirilmiştir. Hidrojen peroksitin subinhibitör dozları ile karşılaşmış gram negatif bakterilerin bu maddeye tolerans kazanması da fizyolojik uyuma örnektir. Ayrıca endoskop ve bronkoskoplarda psödobiyofilm oluşumu ile ortaya çıkan M. chelonae, M. tuberculosis ve HCV salgınları bildirilmiştir. L. pneumophila, V. cholerae, B. cepacia, Pseudomonas spp. de biyofilm oluşturarak dezenfektanlara fenotipik direnç gösterebilen mikroorganizmalardır.
Dezenfektanların biyofilm içindeki bakterilere etkinliği ve serbest bakterilere etkinliği üzerine bir çok çalışma yayınlanmış ancak sonuç olarak dezenfektanların biyofilm içindeki bakterilere aktivitesini tam olarak değerlendirmenin çok zor olduğu kabul edilmektedir. Bakterilerin üreme ortamları da, dezenfektan direnci üzerine etkili olabilir. Üreme ortamındaki pH, ısı, organik madde miktarı fenotipik direnç ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Bir çalışmada daha dilüe ortamda üreyen ve daha soğuk ortamda yaşayan E.coli kökenlerinin klorlamaya direncinin daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Bakteriler arasında biyositlere en fazla direnç sporlarda görülür. Manto(spor kabuğu) biyositlerin geçişini engeller. Dezenfektanlara direnç, ikinci sıklıkta mikobakterilerde görülür. Endoskopları dezenfekte etmekte kullanılan dezenfektanlara dirençli mikobakteriler ile oluşan enfeksiyonlar bildirilmiştir. Stafilokoklar gibi gram pozitif bakterilerin hücre duvarı dezenfektanlara karşı etkili bir engel oluşturmaz. Mukoid ve/veya slime faktörü taşıyan stafilokoklar kloroksilenol, setrimid ve klorhekzidine daha dirençlidir. Slime faktörü uzaklaştırıldığında dirençli stafilokoklar daha duyarlı hale gelmektedir.
Dezenfektanlara direnç ve antibiyotik direnci ile ilişkisi
Giderek büyüyen bir tehlike de antibiyotikler ve dezenfektanlar arasında çapraz direnç oluşumudur. Özellikle gıda alanında yaygın olarak kullanılan dezenfektanlar ile antibiyotikler arasındaki çapraz direnç önemli halk sağlığı sorunlarına yol açabilir. Çapraz direnç iki antibakteriyel ajan hedefe ulaşmak için aynı yolu kullanıyorsa (ör.porinler gibi), benzer etki mekanizmasına sahip ise (ör.protein sentez inhibisyonu gibi) veya benzer direnç mekanizmalarına sahip ise (ör. Permeabilite azalması gibi) ortaya çıkabilir. Dezenfektanlar ile çapraz direnç antibiyotiklerle ve/veya dezenfektanlar ile oluşabilir. Triklosan kişisel hijyen için yaygın olarak kullanılmakta olan bir antiseptik maddedir. ABD’de yapılan bir araştırmada triklosan sabun türlerinin %45-76’sında bulunurken, nehirlerde en sık tesbit edilen farmasotik kontaminant triklosan olarak bulunmuştur. Triklosan ile antibiyotik direnci arsında moleküler düzeyde ilişki varlığı bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Triklosan multidrug efflux pompası için bir substrat olarak rol oynar ve pompa mutasyonlarının seleksiyonuna yol açar. Triklosan ile temas eden P.aeruginosa suşlarında siprofloksasin MIC değerinde 94 kat artış olmuştur. Bu durum potansiyel tehlikenin büyüklüğüne işaret eder. Ayrıca bazı dezenfektanlar ve antitüberküloz ilaçlar arasında çapraz direnç gelişebileceği bilinmektedir. Triklozan ile antitüberküloz ilaçlar arasındaki çapraz direnç M. tuberculosis dışı mikobakterilerde de gösterilmiştir. Farklı ortamlardan elde edilmiş çeşitli S.aureus suşlarının benzalkonium chloride (BC) direncinin incelendiği bir çalışmada; en fazla BC direnci nozokomiyal MRSA’larda (%72) tespit edilmiştir. Bazı çalışmalarda da MRSA suşlarında glikopeptid antibiyotiklere orta derecede direnç ve dezenfektanlara duyarlılıkta azalma gözlenmiştir. Bununla birlikte; antibiyotiklere duyarlı ve dirençli bakteriler arasında dezenfektanlara direnç açısından fark olmadığını belirten yayınlar da vardır.
Enterokoklar stafilokoklara göre dezenfektanlara daha dirençlidir. Ancak dezenfektanlara direnç açısından vankomisin dirençli enterokoklar ile diğer enterokoklar arasında fark olup olmadığı, enterokoklardaki biyosit ve antibiyotik direnci arasında ilişki olup olmadığı henüz aydınlatılamamıştır.
Gram negatif bakteriler sporsuz gram pozitif bakterilere göre dezenfektanlara daha dirençlidirler. Mikobakterilere göre ise daha az dirençlidirler. Bir çalışmada; gram negatif izolatların %1’lik klorhekzidin içinde çoğalırken, MRSA’ların invitro olarak %0.0019’luk klorhekzidin konsantrasyonunda inhibe oldukları gösterilmiştir. Gıda üretim alanından elde edilmiş, 1325 gram negatif bakteri ve 500 enterokokun incelendiği bir çalışmada; sadece 16 suşta BC direnci bulunmuş ve antibiyotiklerle dezenfektanlar arasında çapraz direncin bulunmadığı belirtilmiştir. Aynı çalışmada; gıda sektöründen elde edilen gram negatif bakterilerde ve enterokoklarda BC direncinin sık olmadığı ancak kuarterner amonyum bileşiklerinin (KAB) sık ve hatalı (subletal dozda kullanım vb) kullanımının dezenfektanlara dirençli mikroorganizmaların ortaya çıkmasına neden olabileceği ifade edilmiştir.
Gram negatif bakterilerin dış membranı antibiyotik ve biyositlerin bakteri içine girmesini önemli ölçüde engeller. Hastane ortamında üreyen Burkholderia cepacia suşlarının lipopolisakkaritlerinde kültür ortamında üreyenlerin lipopolisakkaritlerine göre daha fazla fosfat bağlı arabinoz vardır. Bu nedenle biyositlerin hastane kökenli bakterilerin dış membranına afinitesi azalır ve bu bakterilerde daha fazla biyosit direnci görülür. Üriner kateter infeksiyonu olan hastalar incelendiğinde, enfeksiyona neden olan ve klorhekzidine dirençli suşların aynı zamanda çok ilaca dirençli olduğu ortaya konmuştur. Klorhekzidin ve çok ilaca dirençli P. mirabilis ile infeksiyonu olan üriner kateterli hastalarda klorhekzidinin aşırı kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.
Kazanılmış Direnç: Bu direnç kromozomlardaki mutasyon, plazmit veya transpozon aracılığı ile olmaktadır. Gümüş, diğer metaller ve organik civa bileşiklerine karşı oluşan biyosit direnci plazmit aracılığı ile oluşur. Gümüş tuzlarına karşı gelişen plazmit kaynaklı direnç; P. stutzeri, Citrobacter spp. ve bazı Enterobacteriaceae üyelerinde görülür ve gümüş birikimi ile ilişkili olabilir.
Gram Negatif Bakterilerde Plazmit Aracılıklı Dezenfektan Direnci
P. stutzeri, Pseudomonas spp. ve Proteus spp’deki biyosit direnci ile antibiyotik direnci arasındaki ilişkide plazmitlerin rolü olduğu bulunamamıştır. Diğer hastane izolatlarındaki yüksek seviyeli dezenfektan direncinde plazmitlerin rolü olduğuna dair net veri yoktur. Klorhekzidin ve KAB’ne karşı yüksek seviyeli tolerans intrinsik veya kromozomal mutasyon sonucu olabilir. Katyonik ajanların fazla kullanımı biyosit dirençli kökenlerin seleksiyonuna neden olabilir. Ancak bu konuda fazla veri yoktur. Normal koşullarda klorhekzidin ve KAB direncini transfer etmek zordur ve gram negatif bakterilerde biyositlere karşı plazmit kaynaklı direnç pek olası değildir. Bununla birlikte; E. coli’de R124 OmpF dış membran proteinini değiştirir ve sonuçta bu plazmiti içeren bakteriler bir KAB olan setrimide daha dirençli olurlar. Bakterilerin, formaldahit ve endüstriyel biyositlere karşı gösterdikleri direnç plazmit tarafından kodlanabilir. Hücre yüzeyindeki (dış membran proteinleri) değişiklikler ve formaldehit dehidrogenaz bu durumdan sorumlu olabilir.
Stafilokoklarda Plazmit Aracılıklı Biyosit Direnci
Gentamisin direncini kodlayan plazmiti taşıyan S. aureus kökenlerinin klorhekzidin, diamidinler, KAB, etidyum bromid, propamidin izotionat ve akridinler gibi bazı biyositler için MİK düzeyi yükselmektedir. MRSA suşlarının povidon iyota karşı toleransı 500 kat artmıştır. Bununla birlikte antibiyotiklere dirençli bakterilerin; fenolik bileşiklere (fenol, krezol, klorokrezol) veya parabenlere duyarlılığında azalma tespit edilememiştir. Setiltrimetil, amonyum bromid ve propamidin izotionata karşı artmış direncin plazmit kaynaklı olabileceği belirtilmiştir. Stafilokoklarda biyositlere karşı plazmit aracılıklı direnç iki farklı gen ailesi ile ilişkilidir: proton bağımlı eksport proteinlerini kodlayan qacAB gen ailesi ve qacCD ailesi. qac direnç genleri taşıyan ve dezenfektanlara dirençli olan izolatlarda dezenfektanlara direnç ile penisiline direnç arasında yakın ilişki bulunmuştur.
Oksasiline karşı MİK değerleri artmış olan S.aureus suşlarında klorhekzidin, benzalkonium klorid, hekzamin ve akriflavine karşı tolerans artmıştır. Bu dezenfektanlara duyarlı mikroorganizmalarda çoklu ilaç direnç genleri saptanmazken, bu dezenfektanlardan en az birine dirençli suşlarda %45, dördüne birden dirençli suşlarda %70 oranında çoklu ilaç direnci kodlayan gen tespit edilmiştir. Koagulaz negatif stafilokok (KNS)’ların %40’ı qacA ve qacC genini birlikte içermektedir. KAB toleransını kodlayan genler gıda sektöründen elde edilen stafilokoklarda daha yaygındır. MRSA suşlarında triklosana karşı aktarılabilir direnç bildirilmiştir. Dirençli suşların triklosan MİK değerleri 64 kat artmıştır. Ayrıca invitro pek az da olsa, triklosan dirençli suşların vankomisin duyarlılığı azalmış S. aureus ların seleksiyonuna neden olduğu gösterilmiştir.
Çam reçinesi içeren dezenfektanların (Pine oil cleaner ) (POC) aktif içeriği pine oil dir. Pine oil ev temizlik ürünlerine dezenfektan ve deodorant özellik kazandırmak için sıklıkla eklenir, temel olarak alfa-terpinol’ dür ve terpenlerin antimikrobiyal aktivitesine sahiptir. Bakterilerdeki POC direnç fenotipi oksasilin ve vankomisin duyarlılığında azalmaya neden olmaktadır. İnvitro olarak; glikopeptitlere orta derecede dirençli S. aureus (GISA) suşlarının bazılarının çam reçinesi içeren antiseptiklere direnç gösterdikleri belirtilmiştir. Bu suşların daha önce hiç POC ile karşılaşmamış olmaları dikkat çekicidir. POC fenotipinde mutasyona neden olan dezenfektanlar S.aureus’un hücre duvarında değişikliğe neden olarak benzer şekilde GISA fenotipinde de mutasyona neden olabilirler(9,17). POC direnci sigB genine bağlanmaktadır. Çünkü bu alternatif transkripsiyon faktörünün inaktivasyonu POC direncinde azalmaya, vankomisin ve oksasilin duyarlılığında artmaya neden olmaktadır. Ayrıca, agr lokusu S. aureus virulans faktörlerinin üretilmesinden sorumludur.
Plazmit aracılıklı efflux pompaları stafilokoklarda; metaller, KAB, klorhekzidin, diamidinler ve akridinlere karşı gelişen dirençte önemli rol oynarlar (2,5,16). Benzalkonyum kloride dirençli stafilokoklarda, bu antiseptiğe duyarlı olan stafilokoklara göre daha sık antibiyotik direnci görülmektedir. Bu durum antibiyotik ve dezenfektan direnç genlerini beraber taşıyan izolatların seleksiyonuna bağlanmaktadır. Bazı araştırmacılar dezenfektanlara direnç geni (qac) ile antibiyotiklere direnç genleri (blaZ, aacA, -aphD, dfrA ve ble) arasında genetik bağlantı olduğunu belirtmişlerdir. Bununla birlikte qac geni ile antibiyotiklere direnç genleri arasında genetik ilişki olmadığını belirten araştırmacılar da vardır.
Biyositlere Karşı Mutasyonel Direnç
Hastane ortamı ve yatan hastalardan izole edilen suşlar laboratuvar suşlarına göre biyositlere daha az duyarlıdırlar. Bu durumdan seleksiyon ve mutasyon sorumludur. Biyositlerin rezidü yoğunlukları antibiyotiklerin subinhibitör konsantrasyon etkisi gibi bakterilerin dış membranlarında değişikliklere yol açar. Bakteri dış membranındaki değişiklikler sonrası biyositin hücre içine alınması sınırlanır ve direnç gelişir. E. coli MdfA proteininin (çoklu ilaç taşıyıcısı) hem antibiyotiklere hem de KAB’ne daha fazla tolerans oluşumuna neden olması mutasyonel dirence örnektir. Bir S. marcescens kökeni KAB’nin 1000 kat daha yüksek dozuyla inhibe edilmeye adapte olmuş, ancak KAB içermeyen besiyerlerinde yapılan pasajlarla dirençli suş duyarlı hale gelmiştir. P. mirabilis ve S. marcescens suşlarında klorhekzidine karşı indüklenebilir direnç tespit edilmiş ve S. marcescens ’in direncinin stabil olduğu belirtilmiştir. Son yıllarda P. stutzeri’ de sabit klorhekzidin ve setilpridinyum klorid direnci geliştirilmiştir. Bu suşlarda ayrıca KAB ve triklosana artmış tolerans bulunmuştur. Direnç hücre duvarındaki özgül olmayan değişikliklere bağlanmıştır. Klorhekzidin içeren kontak lens dezenfektanlarında aynı zamanda KAB’ ne de çapraz dirençli S. marcescens’in adaptasyonu ve üremesi bildirilmiştir. Fenolik konsantrasyonların yavaş yavaş arttığı besiyerlerinde kloroksilenol dirençli P. aeruginosa suşları üremeye adapte olmuşlardır, ancak bu direnç sabit değildir. P. aeruginosa’nın KAB’ ne adaptasyonu da iyi bilinir. Triklosan uzun süreli teması ile Mycobacterium smegmatis ve M.tuberculosis’te inhA geninde oluşan mutasyon hem izoniazide hem de triklozona direnç oluşturur.
Mantarlarda Biyosit Direnci
Mantar duvarındaki glukan ve muhtemelen mannoproteinler klorhekzidinin alımını ve aktivitesini etkiler. Buna göre C. albicans Saccharomyces cerevisiae’ya göre klorhekzidine daha dirençlidir. Lineloik asitten zengin plazma membranı olan mantarlar oleik asitten zengin plazma membranı olanlara göre etanole daha dirençlidir. Küfler mayalara göre, biyositlere daha dirençlidir. Bu durum duvar yapıları ile ilişkildir.
Virüslerde Biyosit Direnci
Virüslerin lipid zarfı, kapsidi ve genomu biyositlerin hedefidir. Biyositlere duyarlılık virüslerin lipofilik olup olmamalarına bağlıdır. Lipid zarflı virüsler lipofilik biyositlere (2-fenilfenol, katyonik sürfaktanlar, klorhekzidin, izopropanol, eter, kloroform) duyarlıdır .
Prionlarda Dezenfektan Direnci
Prionlar hemen her biyosite dirençlidir. Prion direnci degradatif işlemlere ve proteazlara dirençli protein yapısından kaynaklanmaktadır. Otoklavlama ve sodyum hidroksitle işleme tabi tutmak prionlar üzerine sinerjik etki yapabilir. Ancak günümüzde prionlar için güvenli bir dekontaminasyon işlemi yoktur.
Protozoonlarda Biyosit Direnci
E. histolytica ve G. intestinalis kistleri, C. parvum ookistleri biyositlere dirençlidir. Direnç intrinsiktir ve biyositin hücreye alınamaması ile ilgilidir. Ozon kistlere en etkili maddedir. Ayrıca klor dioksit, iyot ve serbest klor da etkilidir. Acanthomoeba castellanii kontak lens solüsyonlarında kistleşerek dezenfektanlara dirençli olmakta, kistten kurtarılırsa tekrar duyarlı hale gelmektedir. Bu protozoon kontak lenslerde biyofilm oluşturarak da dezenfektanlara dirençli olabilmektedir.
Biyositlere dirençte esas olan intrinsik dirençtir ve dirençten daha ziyade tolerans terimini kullanmak daha doğrudur. Değişik biyositlere karşı artmış MİK değerlerinin bakterisidal etkide bir değişikliğe yol açmadığını ve bu nedenle çok önemli olmadığını belirten yayınlar varsa da dezenfektan direncinin antibiyotiklere dirençli suşların seleksiyonuna neden olduğunu, bakteriler arasında antibiyotiklere ve dezenfektanlara direnç genlerinin de içinde bulunduğunu genetik materyalin alışverişinin olduğunu belirten yayınlar da vardır. Dezenfektanlar sağlık kuruluşlarında, veterinerlikte, gıda sanayinde, kozmetik sanayinde ve temizlik ürünleri olarak evlerde olmak üzere tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle dezenfektanlarla antibiyotikler arasında çapraz direnç olup olmadığı ve dezenfektanlarla antibiyotikler arasındaki diğer ilişkiler net olarak aydınlatılmalıdır.
Öte yandan dezenfektanlara karşı gelişen direnç ile başa çıkmak için çalışmalar yapılmaktadır. Biyofilm oluşumu nedeniyle biyositlerin pratikte etkili olamadığı durumlarda özellikle suların dezenfeksiyonunda klorun etkinliğini artırmak için elektroliz ve ultrasonik dalgaların birlikte uygulanmasının daha iyi sonuç verdiği, klorun etkinliğinin arttığı gösterilmiştir. Kullanılan dezenfektanın belirli periyotlarla değiştirilmesinin direnç gelişimini önleyebileceğini bildiren yazarlar vardır, ancak biyosit rotasyonu ile ilgili görüşler tartışmalı olup rotasyonu önerenler yanında karşı olanlar da vardır. Karşı olanların görüşü dezenfektanlara karşı direncin laboratuvarda sık görüldüğü ancak pratikte kullanılan konsantrasyonlarda intrinsik direnç yada biyofilm oluşumu olmadan önemli sorun olmayacağı yönündedir. Ayrıca dezenfektanların antibiyotiklerden farklı olarak birden fazla mekanizma ile aynı anda etkili olduğundan dolayı direnç gelişiminin kolay ortaya çıkmayacağı düşünülmektedir. Dezenfektanlar ile antibiyotikler arasında görülen çapraz direncin çoğunlukla laboratuar sonuçlarına dayandığını ve rotasyon için klinik delillerin yeterli olmadığını savunmaktadırlar.
Dezenfeksiyon pratiğinde bir mikroorganizmanın yaşamını sürdürüp sürdürmeyeceği bir çok faktöre bağımlıdır. Bunların başında dezenfeksiyon öncesi etkili bir temizlik, uygun konsantrasyon, uygun ısı ve uygun süre temas gelmektedir. Dezenfeksiyon işlemi sonrası yıkama ve kurulama bir çok problemi ortadan kaldıracaktır. Eğer rezistans gelişmiş ise etki mekanizması farklı bir dezenfektan ile değiştirme veya mümkünse yüksek dozda uygulama etkili olabilir.
Kaynaklar:
Özyurt M. Dezenfeksiyon ve Sterilizasyon Yöntemleri. KLİMİK Dergisi 2000; Cilt 13 Özel sayı:41-48.
Öztürk R. Antiseptik ve Dezenfektan Maddelere Karşı Direnç Sorunu. Günaydın M, Esen Ş, Saniç A, Leblebicioğlu H (Ed). Sterilizasyon Dezenfeksiyon ve Hastane İnfeksiyonları, İstanbul, Kaya Basım, 2002: 43-62.
Chapman JS. Charcterizing bacterial resistance to preservatives and disinfectats. International Biodeterioration and biodegradation 1998;41:241-245.
Langsrud S, Singh SM, Heir E, L. Holck A. Bacterial disinfectant resistance––a challenge for the food industry . International Biodeterioration & Biodegradation 2003;51: 283-290.
Zaidi M, Wenzel RP: Resistant to Disinfectant-Disinfection, Sterilization, and Control of Hospital Waste .In Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds). Principles and Practice of Infectious Diseases. Fifth Ed. Churchil Livingstone , Philadelphia 2000:2995-3005
Suci PA, Tyler BJ. A method for discrimination of subpopulations of Candida albicans biofilm cells that exhibit relative levels of phenotypic resistance to chlorhexidine. Journal of Microbiological Methods 2003; 53:313-325.
Gibson H, Elton R, Peters W, Holah JT. Surface and Suspension Testing: Conflict or Complementary . International Biodeterioration & Biodegradation 1995; 36: 375-384.
Abu-Shkara F, Neeman I, Sheinman R, Armon R. The effect of fatty acid alteration in coliform bacteria on disinfection resistance and/or adaptation .Water Science and Technology 1998;38:133-139.
E Aiello A, Larson E. Antibacterial cleaning and hygiene products as an emering risk factor for antibiotic resistance in the community. The Lancet Infectious Diseases 2003; 3 Aug: 501-506.
Fraise AP. Susceptibility of antibiotic-resistant cocci to biocides. Symp Ser Soc Appl Microbiol. 2002; (31): 158-162.
Stefanska J, Mlynarczyk G, Mlynarczyk A, Starosciak B, Luczak M. Resistance of Staphylococcus aureus strains to quaternary ammonium compounds and chlorhexidine. Med Dosw Mikrobiol. 2002; 54(3):191-7. Abstract.
Fıçıcı SE, Durmaz G, İlhan S, Akgün Y, Kösgeroğlu N. Bactericidal effects of commonly used antiseptics/disinfectants on nosocomial bacterial pathogens and the relationship between antibacterial and biocide resistance. Mikrobiyol Bul. 2002 Jul-Oct; 36 (3-4):259-269.
Brooks SE, Walczak MA, Hameed R, Coonan P. Chlorhexidine resistance in antibiotic-resistant bacteria isolated from the surfaces of dispensers of soap containing chlorhexidine. Infect Control Hosp Epidemiol. 2002 Nov; 23(11): 692-695.
Sidhu MS, Sorum H, Holck A. Resistance to quaternary ammonium compounds in food-related bacteria. Microb Drug Resist. 2002 Winter; 8(4): 393-399.
Stickler DJ. Susceptibility of antibiotic-resistant gram-negative bacteria to biocides: a prospective from the study of catheter biofilms. Symp Ser Soc Microbiol. 2002; (31): 163-170.
Anthonisen IL, Sunde M, Steinum TM, Sidhu MS, Sorum H. Organization of the Anticeptic Resistance Gene qacA and Tn552-Related b - Lactamase Genes in Multidrug-Resistant Staphylococcus haemolyticus Strains of Animal and Human Origins. Antimicrobial Agent and Chemotherapy. 2002 Nov; 46(11): 3606-3612.
Price CTD, Singh VK, Jayaswal RK, Wilkinson BJ, Gustafson JE. Pine-Oil Clenaner Resistant Staphylococcus aureus: Reduced Susceptibility to Vancomycin and Oxacillin and Involvement of SigB.Applied and Environmental Microbiology. 2002 Nov; 68 (11): 5417-5421.
Sidhu MS, Heir E, Leegaard T, Wiger K, Holck A. Frequency of Disinfectant Resistance Genes and Genetic Linkage with b - Lactamase Transposon Tn552 among Clinical Staphylococci. Antimicrobial Agent and Chemotherapy. Sept. 2002; 46 (9): 2797-2803.
Joyce E, Mason T J, Phull SS, Lorimer J P. The development and evaluation of electrolysis in conjunction with power ultrasound for the disinfection of bacterial suspensions . Ultrasonics Sonochemistry 2003;10:231-234.
Murtough SM, Hiom SJ, Paler M, Russell AD. Biocide rotation in the healthcare setting: is there a case for policy implementation?. Journal of Hospital Infection 2001;48: 1-6.